24 Ağustos 2008 Pazar

Karamsar bir kör !

Bir gün hayata azimle bağlı bir yaşlı adam, komşusu olan karamsar kör bir adamı, güneşin ısıttığı bir yaz gününde bir terasa çıkarmış.

Önüne renklere boyalı plakalar koymuş ve demiş ki; "Bak karamsar dostum...İstediğin her bir şey hayatta eline geçmez, sence de öyle mi?" -Evet demiş kör adam ve eklemiş ardından; "Normal insanların istedikleri bana o kadar büyük geliyor ki.Benim isteğim sadece birşeyleri görebilmek."-"Ama insanlar uyurken körlerdir ve birşeyler görebilirler."-"Ben gerçek hayatta, dokunabildiğim şeylerden bahsediyorum." Önünde metal bir plaka var Hayat bu hava kadar sıcak! hayatta aşk vardır, ve rengi kırmızıdır dersin huzur vardır yeşil • umarsızlık vardır mavi • karamsarlık vardır siyah... Biraz bekledikten sonra plakalar güneşin ışığında ısınır...... köre dersin elini şu plakaya koy! Körün elini kırmızıya koyarsın, eli havadan daha sıcak plakadan belli belirsiz yanar, kırmızı renk güneşte biraz ısınır. Kırmızı ve aşk insanı ısıtır dersin Elini yeşile koyarsın: yeşil güneşte ısınmaz, havadan daha serindir. Huzur ve yeşil budur dersin. Mavi de yeşile benzer ama havayla aynı sıcaklıktadır. Umursamazlık ve mavidir bu, hayatın sıcağını hissettirmez sana dersin. Ve en son siyaha koyarsın körün elini. Güneşin ışığında kavrulmuş plaka körün elini fena yakar. Dersin: Siyah ve karamsarlıktır bu! Şükretmeyenlerin sonu kadar karanlık ve yangındır!

Karisik ama Dogru

Yetismis bir kizi olan bir dulla evlendim.Babam uvey kizima asikoldu,evlendi.Bu sekilde babam benim damadim oldu,üvey kizim da babamin karisi olmasi dolayisiyla benim annem oldu.Benim karim bir oglan cocuk dogurdu.Bu cocuk tabiatiyla babamin kayinbiraderi vebenim uvey annemin biraderi olmasi nedeniyle de benim dayim oldu.Babamin karisi da bir oglan Çocuk dogurdu.Tabii dogan bu cocuk benim kardesim oldufakat ayni zamanda kizimin oglu olmasi dolayisiyla da torunum oldu.Boylece, karim da annemin annesi olmasi nedeniyle benim büyük annem oldu.Diger taraftan ben de karimin kocasi,ayni zamanda onun torunu oldugumdan,bir kimsenin buyuk annesinin kocasi da buyuk babasi olacagindan dolayi,kendi kendimin buyuk babasi oldum.

Bin aynalı oda...

Çok uzaklarda bir yerde içinde bin aynanın olduğu bir oda olan bir tapınak varmış. Bir gün nasıl olmuşsa bir köpek tapınakta kaybolmuş ve bu odaya gelmiş. Kendinden bin tane birden görünce düşmanı zannettiği görüntülere karşı havlamaya başlamış. Bu havlamalar ve diş göstermeler kendisine bin katı dönüyormuş. Köpek daha saldırganlaşmış. Gittikçe konturoldan çıkmış ve sonunda, öfkeden oracıkta ölüvermiş. Bir süre sonra bir başka köpek daha tapınakta kaybolmuş ve aynı aynalı odaya gelmiş. Bu köpek de diğeri gibi etrafının bin tane köpekle çevrili olduğunu sanmış. Sevinç içinde onlara kuyruğunu sallamış ve ona bin adet neşeli kuyruk sallaması olarak geri dönmüş. Köpek mutlu ve cesur bir şekilde tapınaktan çıkış yolunu bulmuş. Sadece içinizdeki sizi yansıtan insanları etkiliyebilirsiniz. Diğer insanların içindeki güzellikleri görüyorsanız, kendi içinizdeki güzelliği keşfetmişsiniz demektir. Eğer herkes hayatı sizin için zorlaştırıyorsa da bunu aslında kendiniz yapıyorsunuz demektir..

Her engel, yaşam koşullarınızı iyileştirebilecek bir fırsattır

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kandiside pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri, birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafında dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı..Kese altın doluydu, bir de kralın notu vardı içinde.. -Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir. diyordu kral.. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.. -Her engel, yaşam koşullarınızı iyileştirebilecek bir fırsattır....

Tuz ve Su



Yaşlı hintli usta çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. -tadı nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi. Usta gülümsiyerek çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkartdı. Sesizce az ilerdeki gölün kıyısına götürüp, çırağına bu kez bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken yaşlı adam aynı soruyu sordu: Tadı nasıl? -Ferahlatıcı, diye cevap verdi genç çırak -Tuzun tadını aldın mı? diye sordu yaşlı adam -Hayır dedi çırağı Bunun üzerine yaşlı adam suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi. -Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok..Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bir ıstırabın acılığı, neyin içinde konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış...

Kişilik yoksa hiçbiri yok...

Sınıf, Öğrencilerin gürültü padırdısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor. Bakın diyor. Bu kişliktir. Hayatta sahip olacağınız en değerli şey..Sonra (1) 'in yanına (0) koyuyor; Bu başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar. Bir (0) daha...Bu tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz. Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor.Yetenek...disiplin..sevgi...Eklenen her yeni (0)'ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumunu yapıyor: -Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir...

17 Ağustos 2008 Pazar

Renklerin Ustası

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış... Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da;kısaca Ranga Guru derlermiş... Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş... Ranga Guru ise; - Sen artık ressam sayılırsın Racaçi.. Artık senin resmini halk değerlendirecek. diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor...Çok üzülmüş tabii.Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.Raciçi denileni yapmış... Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış.. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.. Ranga Guru ise; Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün... Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.. Oysa ikinci konumda onlardan hatalarınıdüzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... Yapıcı olmak eğitim gerektirir...Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi... Sevgili Raciçi Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın... Emeğininin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın...Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur...Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma... demiş...


''Kötüler Tanrı'yı, Tanrı ise iyileri kullanır!..''